Prof.Dr. İrfan Yalçınkaya’nın yazısı,
Bundan tam bir yıl önce, ‘akademik akıl’ sitesindeki ‘tıp fakültesi’ konulu ilk yazımda, ülkemizdeki mevcut tıp fakültelerinin bir röntgenini çekmeye çalışmıştım. (1) Akabinde de, takip eden altı yazımda, bu verilerden hareketle tıp fakültelerini elimden geldiği kadarıyla “açılma ve kontenjan kriterleri, kalite ve kantite, tercih durumu ve nedeni, eğitim” gibi çeşitli açılardan değerlendirmeye gayret göstermiştim (2-7).
Aradan geçen bir yılın sonunda, bu ilk makalem epey rağbet gördü, 8000’i aşan okunma sayısı ile en çok okunanlar arasında yer aldı. Bu nedenle ben de bu makalemi, son bir kez daha ama 2021 verileri eşliğinde, ilk yazımdaki gibi maddeler halinde özetlediğim verileri güncellemek, önceki verileri geçen bir yıllık süre ile içindeki verilerle kıyaslayıp sonunda da bazı değerlendirmeler yapmak istedim.
Önce 2021 verileri ışığında, geçen yıl maddeler özetlediğim verileri güncel haliyle yeniden sunmak istiyorum. Yine yoğun ve titiz bir çaba sonucu, verileri yüzde yüze yakın bir doğrulukla saptamaya çalışmış ve bir hafta kadar önce kendi mesleki blogumda yayınlamıştım (8)
- Bünyesinde tıp fakültesi bulunan Üniversite sayısı 111’dir. Bu sayıya KKTC ve Azerbaycan’da olup ÖSYM puanı ile öğrenci alan üniversiteler dahil değildir. Bu 111 üniversitenin 109’unda birer tıp fakültesi olmasına karşın, biri devlet diğeri özel yani vakıf üniversitesinde ise birden çok tıp fakültesi mevcuttur. Bir devlet daha doğrusu bir nevi Sağlık Bakanlığı Üniversitesi olan Sağlık Bilimleri Üniversitesi(SBÜ)’ne bağlı İstanbul’da iki; Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Trabzon, Erzurum ve Kayseri olmak üzere yedi şehirde daha birer tıp fakültesi mevcuttur (toplam dokuz). Bir vakıf üniversitesi olan Medipol Üniversitesi’ne bağlı İstanbul ve Ankara’da birer tıp fakültesi mevcuttur. Bütün hepsi dikkate alındığında toplam tıp fakültesi sayısı 120’dir. SBÜ bünyesinde kurulan Suriye Halep Çobanbey Tıp Fakültesi’ni hariç tutarsak, son bir yıl içinde 4’ü devlet, 2’si vakıf olmak üzere 6 tıp fakültesi daha kuruldu. Tıp fakültesi sayısında geçen yıla göre % 5.4’lük bir artış söz konusudur.
- Tıp fakültesi bulunan üniversitelerin 79’u devlet, 32’si vakıftır.
- Üniversitesi olduğu halde halihazırda bünyesinde tıp fakültesi olmayan il sayısı 19’dur (Ardahan, Artvin, Bartın, Batman, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Burdur, Çankırı, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kilis, Muş, Nevşehir, Osmaniye, Sinop, Şırnak, Tunceli).
- İki ilçede devlet üniversitesine bağlı tıp fakültesi mevcuttur (Alanya/Antalya ve Bandırma/Balıkesir). İl sayısı 67 iken ilçe olup bilahare il olan 6 şehirdeki üniversitede tıp fakültesi kurulmuş durumdadır (Aksaray, Düzce, Karabük, Karaman, Kırıkkale, Yalova).
- İki ilde, tıp fakülteleri birer devlet üniversitesi olan o ilin Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesindedir (Kütahya, Afyonkarahisar). İki şehirde birer vakıf üniversitesi olan ekonomi üniversiteleri bünyelerinde tıp fakültesi mevcuttur (Ankara TOBB Ekonomi ve Teknoloji, İzmir Ekonomi).
- En fazla tıp fakültesi olan il, İstanbul olup bunların 6’sı devlet, 21’i vakıf üniversitelerine (toplam 27) aittir. İstanbul’u; 5’i devlet, 7’si vakıf ile Ankara (toplam 12) ve 6’sı devlet, 2’si vakıf ile İzmir (toplam 8) takip etmektedir. SBÜ tıp fakültesi olan iller hariç birden fazla tıp fakültesi olan 5 il daha mevcuttur (Konya 2 devlet, 1 vakıf; Gaziantep 2 devlet, 1 vakıf; Malatya 2 devlet; Samsun 2 devlet, Kocaeli 1 devlet, 1 vakıf).
- Tıp fakültelerinin İstanbul’da olanlarının 9’unda Türkçe, 12’sinde Türkçe/İngilizce ve 6’sında İngilizce eğitim yapan programlar vardır. İstanbul’u 3’ü Türkçe, 8’i Türkçe/İngilizce ve 1’i İngilizce ile Ankara ve 7’si Türkçe, 1’i İngilizce ile İzmir takip etmektedir. Üç büyük şehir dışında Türkçe/İngilizce eğitim yapan tıp fakültesi bulunan iller Erzurum, Gaziantep, Muğla, Samsun Ondokuz Mayıs ve Malatya İnönü üniversiteleridir.
- 2021 yılı ÖSYM tercih kılavuzunda KKTC ve Azerbaycan’da olup ÖSYM puanı ile girilen tıp fakültelerini hariç tutarsak, tıp fakültesi kontenjanı toplam 16 858’dir. Bunun 13 206’sı devlet (830’u SBÜ) ve 3112’si vakıftır. Tıp fakültesi toplam kontenjanında artış geçen yıla göre 835 kişi olup % 5.2’dir. Devlet’te 199 kişi ile % 1.5’luk bir azalma ile gözlenirken, vakıf tıp fakültelerinde ise 504 kişi ile % 19.5’luk bir artış dikkati çekmektedir. Vakıf üniversiteleri bünyesinde olan tıp fakülteleri büyük ölçüde kontenjan artırımına giderken; devlet üniversitelerine bağlı tıp fakültesi kontenjanları 21 fakültede cüzi oranda artmıştır (19 fakülte 10 kişi, 1 fakülte 5, 1 fakülte 30 kişi). En büyük kontenjan artışı % 100 ile Karaman’daki tıp fakültesinde gerçekleşmiştir. Yedi devlet üniversitesi tıp fakültesinde de kontenjanlar azaltılmıştır (6 fakültede 10’ar, Ankara Gülhane TF MSB adına erkek 50 kişi).
- İllere göre en çok kontenjan 3326 ile İstanbul’da olup (1183 devlet, 2143 vakıf), onu Ankara 2393 (1697 devlet, 696 vakıf) ve İzmir 1080 (950 devlet, 130 vakıf) izlemektedir. Ankara ve İzmir’de kontenjanlarda fazla bir değişiklik göze çarpmazken, İstanbul’da vakıf üniversitelerine bağlı tıp fakültelerinde 417 kişi ile % 24.1’lik bir artış ilk bakışta dikkat çekmektedir.
- Bünyesinde en çok tıp fakültesi barındıran SBÜ’ni hariç tutarsak (830 öğrenci), en fazla kontenjan 390 öğrenci ile Ankara Gazi Üniversitesi’ne, en az da 40’ar öğrenci ile Ağrı, Amasya, Bandırma, Bilecik, Kırklareli, Siirt ve Yalova üniversitelerine aittir. İkisi devlet (Mardin Artuklu, Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji) ve biri vakıf (Kocaeli Sağlık ve Teknoloji) olmak üzere üç üniversite bünyesindeki tıp fakültelerinin bu yılki kılavuzda kontenjan ilânı mevcut değildir.
Şimdi de bu verilerden hareketle ve geçen yıl yayınlanan tıp fakültesi konulu diğer makalelerimdeki önemli hususların altını tekrar çizmek suretiyle bazı değerlendirmeler yapmak, geleceğe dair bazı öngörü ve önerilerde bulunmak istiyorum.
- “Tıp fakültesi açılma ve kontenjan belirleme kriterleri”nin olup olmadığı, varsa bu kriterlerin hangi ölçütlere göre belirlendiği” konusunu ele alıp irdelediğim makalemde; o ilin ya da ilçenin belirli bir nüfusun üzerinde olması dahil herhangi bir kriter olmadığı sonucuna varmıştım. Akabinde “henüz bünyesinde tıp fakültesi bulunmayan illerdeki devlet üniversitelerinde de zaman içinde rahatlıkla tıp fakültesi açılabilir, hatta nüfusu büyük ilçelerde bile tıp fakültesi açılmaması için bir sebep de yoktur” demiştim. Yine “tıp fakültesi olmayan bütün vakıf üniversitelerinin bünyelerinde tıp fakültesi açılabileceğini ve yine geçtiğimiz yıl beş ilde kendisine bağlı Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi (SUAM)’larına ilaveten tıp fakültesi açan SBÜ’nin, SUAM bulunan fakat henüz tıp fakültesi olmayan diğer illerde de tıp fakültesi açılma ihtimali olabileceğini” öngörmüştüm. (2) Nitekim bu öngörülerim geçen bir yıl içinde fazlasıyla, hatta yazımın sonundaki “ilginç, manidar, gülümsetici ve bir o kadar da düşün-dürtücü olarak nitelediğim yeni bir tıp fakültesi haberi” bile gerçek oldu. (8) İş işten geçmeden bir önlem alınmazsa, önümüzdeki yıllarda da bu durum devam edecek ve biz her an gerek devlet ve gerekse vakıf üniversiteleri bünyesinde yeni tıp fakülteleri açılma haberlerini okuyup duracağız.
- Elbette başta nüfus artışı olmak üzere, diğer parametrelerdeki gelişmelere paralel olarak ülkenin ihtiyacı kadar tıp fakültesi açılması ve hekim yetiştirilmesi zarurettir. Fakat ülkemizde, özellikle son yirmi yılda tıp fakültesi sayısı açısından muazzam kantitatif artışa rağmen, gerek yapısal (bina, araç gereç, donanım) ve gerekse akademik (öğretim üyesi, araştırma, yayın) açıdan kalitatif artış aynı ölçüde olmamıştır. (3) Ve bu yol, yöntem ve hız böyle devam ettiği takdirde de olması pek mümkün gözükmemektedir.
- Normalde yeni bir tıp fakültesi açılırken, önce binaları (dekanlık, derslikler vb.), laboratuvarları, kütüphanesi, araç gereç donanımı ile SUAM’ının hazır edilmesi, öğretim üyesi kadrosunun tamamlanması gerekmektedir. Ancak ondan sonra uygun kontenjan belirlenip öğrenci alımına geçilmelidir. Fakat son yirmi yılda ve özellikle son yıllarda yeni bir tıp fakültesi kurulması söz konusu olduğunda süreç şu şekilde işliyor; önce o ilin ya da ilçedeki üniversitenin rektörü, özellikle iktidardaki partinin il başkanı, milletvekilleri, belediye başkanı başta olmak üzere siyasetçiler ve halktan önde gelen kişiler, YÖK ve Cumhurbaşkanlığı nezdinde kulis yapıp girişimde bulunuyorlar. Bu girişim yeterli ve etkili olduğu takdirde, Resmi Gazete’de yayınlanan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile tıp fakültesi kuruluş kararı açıklanıyor. Sonra da takip eden yılki ÖSYM tercih kılavuzunda, 30-40 civarında bir öğrenci kontenjanı ilan ediliyor. Ortada ne bir bina, ne bir araç gereç ve ne de bir akademik kadro olmadığından alınan öğrenciler o ildeki ya da o ile en yakın bir başka ildeki üniversite ile anlaşılıp protokol imzalanıyor ve üç yıl boyunca o üniversitenin tıp fakültesinde öğretim görmeleri sağlanıyor. Bu üç yıllık sürede bina, donanım ve öğretim üyesi kadrosu iyi kötü oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun için evvela o ildeki (ya da ilçedeki) devlet hastanesi alınan bir kararla SUAM’a dönüştürülüyor yani tabelası değiştiriliyor. Böylece bir kalemde üç yıl sonra gelecek öğrencilerin staj yapacakları yer de halledilmiş oluyor. “Kırk yıllık kâni, olur mu yani” demeyin, oluveriyor. Gerek içerden yani o ilin devlet hastanesinde çalışan bazı uzmanlara gerekse dışarıdan bulunan uzmanlara doktor öğretim üyesi payesi verilerek öğretim üyesi tedarik yoluna gidiliyor, böylece akademik kadro da iyi kötü tamamlanmaya çalışılıyor. Tabir-i caizse ‘kervan yolda diziliyor’. [Bir Tıp Fakültesi Kuruluş Öyküsü] Yani halk deyimi ile “hayırlısı ile yola bir çıkalım, zamanla her şey yoluna girer, hallolur” mantığı ile hareket ediliyor. Bu yol ve yöntemle, sorunlar hiçbir zaman bitmiyor, gerçek manada çözülmüyor, ne öğrenciler ne de öğretim üyeleri mutlu, huzurlu ve başarılı olabiliyorlar. Kurumsallaşma gerçekleşmediği gibi yola plansız programsız ve hazırlıksız çıkıldığı için problemler, sıkıntılar bitmek bir yana katlanarak artıyor. (3)
- Özel (vakıf) hastane ve üniversitelerin, bünyelerinde özellikle son yirmi yılda tıp fakültesi kurdukları sıkça gözlenen bir durumdur. Özellikle hastanesi/hastane zincirleri olanlar, tıp fakültesi açmaktadır. Tabir-i caizse meşhur ressam Bob Ross’un resim yaparken ‘şunun yanına şunu da yerleştiriverelim’ sözüne atfen, hazır hastane ve hastane zincirleri varken yanına bir de tıp fakültesi kondurmak/kurmak neden olmasındı ki? Yine bir devlet üniversitesi olan SBÜ bile, bu yoldan hareketle SUAM bulunan (ama bir çoğunda eğitim kliniği ve öğretim üyesi bile bulunmayan) illere bile peyderpey tıp fakülteleri kurma yoluna gitmiyor mu? Hatta ekonomi alanında öne çıkan bazı üniversiteler bile bu büyük pastadan pay almak için tıp fakültesi açma yoluna gitmişlerdir. Tıp fakültesi öğrenimi en pahalı bir eğitim olup kârlı bir iştir, yatırımdır (geçen yıl yıllık öğrenim ücreti 58 bin – 140 bin TL arasında değişiyordu). Tıp fakültesi o hastane ve üniversiteye prestij kazandırır, eğitim verdikleri öğrencilerden ileride kendi ihtiyacı kadarını bünyesinde istihdam etme ve yine kendi bünyesindeki doktorlara akademik unvan kazandırma imkanına kavuşurlar ayrıca bu yolla akademik unvana kavuşmak isteyen hekimleri de, hatta emekli olanlarını bile kendi kadrolarına katarlar. (4) Devlet üniversitelerinde tıp fakültesi açılmasında ise daha çok siyasi faktörler ön plandadır. O ildeki siyasilerin, seçim bölgelerine bir tıp fakültesi kazandırma kazançları ise işin politik yani bir başka nedenidir. Tıp fakülteleri, üniversitelerin halka bakan yüzüdür ve aynı zamanda prestij kazandırıcıdır. Bu şekilde üniversiteye bir fakülte daha kazandırılmış olur ve yeni binalar yapımı, donanım ve araç gereç alımı dışında çok sayıda öğretim üyesi, asistan ve öğrenci kazanılmış olur. Böylece o ile ekonomik bir canlılık kazandırıldığı gibi tıp fakültesi ile afiliye olan hastane, döner sermayesi olan bir kuruluş olduğu için, o ilin üniversite rektör ve yardımcılarına da döner sermayeden hatırı sayılır bir pay da sağlanmış olur. Nereden baksanız kayıp değil, tam tersi başta maddi olmak üzere birçok getiri söz konusudur.
- Bugüne kadar olan gelişmelere bakılacak olursa, olup bitenler benim üç öngörümü kanıtladı, kanıtlamaya da devam ediyor. İlki, bünyesinde tıp fakültesi kurulmayan il üniversitesi kalmayacak. İkincisi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, kendisine bağlı SUAM olan bütün illerde, o ildeki üniversitelere paralel olarak bir başka tıp fakültesi kuracak. Üçüncüsü ise, Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastanelerinin çoğu ya da tümü eğitim ve araştırma hastanesine dönüştürülüp şehir hastaneleri ile birlikte o ildeki tıp fakültelerine bağlanacak, ayrıca Bandırma, Alanya örneğinde olduğu gibi büyük küçük ilçelere dahi üniversite ve tıp fakülteleri kurulacak, özel üniversiteler bünyesinde de tıp fakültesi kurulmaya devam edecek.
- Tıp fakültesi öğrencisi olduğum seksenli yıllarda birtakım olumsuzluklar olsa da bizler, bu yıllara nispetle oldukça şanslı imişiz. Zira biz en azından planlı programlı kurulmuş köklü ya da iyi kötü oturmuş fakültelerde ve belirli bir nüfusa sahip büyük şehirlerde öğretim gördük. Şimdilerde ise küçük iller bir yana, ilçelerde bile kurulan ve hiçbir hazırlık ve altyapı oluşmadan açılan tıp fakültelerinin çoğunda ne bir morfoloji (temel tıp bilimleri) binası, ne yeterli bir hastane, ne tecrübeli eğitici kadro, ne yeterince tıbbi donanım, ne de yeterli sayıda hasta var, hatta fakültenin tabelasını asacak bir dekanlık binaları bile yok. (6) Yeni kurulan tıp fakülteleri, varsa o ildeki eğitim&araştırma hastanesi ya da devlet hastanesi tabelası sökülüp SUAM tabelası asılan devlet hastanesi ile stajlar için afiliyasyon yapsa bile hasta sayısı ve çeşitliliği asla yeter düzeyde olmayacaktır. Vakıf üniversitelerinin birçoğunda da durum bundan farklı değildir. Zira birçok özel üniversitenin bünyesindeki tıp fakültesi uygulama hastanelerinde hasta sayısı devlet hastanelerine göre hem daha azdır ve hem de özel hasta konumundadır. Van Tıp’ta iken stajyerlerimizden birinin İstanbul’da bir özel üniversiteden geçiş yaptığını duyduğumda nedenini sormuştum. Cevabı beni hayli şaşırtmış ve düşündürtmüştü. “Hocam stajlarda gördük ki hasta sayısı hem çok az hem de özel hasta oldukları için biz stajyerleri istemiyorlar, rahatsız oluyorlar. Biz 4. sınıfta doğru dürüst ne hasta muayenesi, viziti yaptık, ne de herhangi bir işlem gördük, ortalıkta dolandık durduk, bir yerlerde vakit geçirdik” demişti. (7) Kurulan onca yeni tıp fakültesinde bu olumsuz şartlarda yetişen doktorların ikbal ve istikbali ileriki yıllarda ne olacak derseniz, ben bilmem Allah bilir.
- Akademik ve eğitici kadro konusunda ise bahis açmaya yüreğim elvermiyor. Uzman olduktan hemen sonra hasbelkader akademik hayata geçme şansı yakalamış biri olarak uzun yıllar asistan ve öğrenci eğitimi ile uğraştıktan sonra zar zor, burnumuzdan fitil fitil gelerek (Allah’ın lütfu ve yardımı ile) doçent olmuş, doçent olduktan sonra bile 14. yılda profesör kadrosuna atanmış biri olarak, ne asistan ne de öğrenci eğitimi ile uğraşmamış, laboratuvar, klinik ve ameliyathaneye uzun yıllar girmemiş kişilerin dahi doktor öğretim üyesi, doçent olduğunu ve üstelik bir de tıp fakültelerinde olduğunu gördükçe şaşırıyor, üzülüyor ve kahroluyorum. Akademik kadrolarda teamüllerin, kuralların nasıl göz ardı edilip ehliyet ve liyakatın önemsenmediği, umursanmadığı konusu ise hüzün verici ayrı bir bahistir ve yeri burası değildir.
- Türkçe bilim dili olarak yeterli olduğu halde İngilizce eğitim yapan tıp fakültesi olmasını öteden beri hep yadırgamışımdır. Elbette bir yabancı dil ve özellikle uluslar arası özelliği olan İngilizceyi bilmek, tıbbi kaynaklara erişim ve yurtdışı eğitim ve çalışma faaliyetleri için oldukça önemlidir. Fakat ülkedeki yabancı dil eğitiminin durumu ortada iken, üniversitelerde bile İngilizceyi anlayıp anlatacak düzeyde akademisyen yetersizken, Türkçe tıp kaynakları ve de en önemlisi Türkçe bilim dili olarak yeterli iken, tıp eğitiminin İngilizce olmasını anlamlı ve isabetli bir uygulama olarak görmediğimi belirtmek zorundayım. İngilizce eğitim elbette yurtdışından öğrenci kabulünü ve talebini arttırıp kolaylaştırabilir ama bu ancak bu yönde akademik kadrosunu oluşturmuş az sayıdaki köklü devlet üniversiteleri ve vakıf üniversiteleri için düşünülebilir. Hele aynı fakültede aynı akademik kadro ile hem Türkçe hem de İngilizce eğitim için öğrenci alan üç büyük şehir dışındaki illerdeki tıp fakültelerinin durumunu ise hiç anlayabilmiş değilim. Kaldı ki İngilizce ve İngilizce/Türkçe eğitim için öğrenci kabul edilen üniversitelerde temel tıp bilimleri derslerinin bir kısmı İngilizce yapılsa bile klinik stajlarda dersler tümüyle Türkçe yapılmaktadır. Hadi diyelim İngilizce anlayan ve konuşan akademik kadro yeterli ve stajyerlerin tamamı da İngilizce anlayıp konuşabilse bile, fakülte ve hastane personeli, hasta ve yakınları Türkçe konuşup anlaştığı için klinik staj eğitimi İngilizce nasıl mümkün olabilecektir? Hem yurtdışından tıp eğitimi için gelen yabancı öğrencilerin de Türkiye’de tıp eğitimlerini Türkçe yapmaları, Türkçe’nin öğrenilmesi ve yaygınlaşması açısından iyi ve faydalı olmaz mı? Tıp eğitiminde İngilizce’nin eğitim dili olarak kullanılmasının uluslararası öğrencisi olmayan fakülteler için gözden geçirilmesi, mümkünse vazgeçilmesi ve gerçekten İngilizce eğitim yaptırabilecek yeterli akademik ve idari personele sahip olan, hatta yurtdışından yabancı hastaların rağbet ettiği sınırlı sayıdaki ve özellikle vakıf tıp fakülteleri ile sınırlandırılması kanaatindeyim. (7)
- Bu yılki tıp fakültesi kontenjanlarına bakıldığında hemen bir şey dikkati çekiyor. Devlete ait üniversitelerde kontenjanlarda fazla bir artış gözlenmezken, vakıf üniversitelerinde kontenjan büyük bir artış göstermiştir. Ben bunun büyük ihtimalle Türkiye’de yeni kurulanlar dahil herhangi bir tıp fakültesine yeterli puan alamadığı için giremeyen, bu nedenle özellikle Türkiye’ye yakın ülkelerde sınavsız girilebilip ücretle eğitim yapılabilen ve YÖK’ün denklik verdiği öğrencileri yurtiçinde tutmak ve bundan istifade etmek düşüncesiyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Böylece bu mali kaynak hem ülkede tutulmuş olacak, hem de dil problemi ve eğitim kalitesi yönünden ne halde olduğu bilinmeyen üniversitelere gidilmesine gerek kalmadan, “nasıl ve hangi yolla olursa olsun illa da doktor olmak isteyenlere” bu ülkede bir kolaylık, fırsat sağlanmak istendiğini düşünüyorum. Zaten o ülkelere giden öğrenciler her yıl bu ülkedeki özellikle vakıf üniversitelerine geçmek için uğraşıyorlar, o da olmazsa o ülkede tıp fakültesini bitirip Türkiye’de denklik alıp Sağlık Bakanlığı kadrolarına atanma yoluna gidiyorlar. Hekimlik bu ülkede iş garantisi, prestij, yüksek kazanç getirisi olan bir meslek olduğu sürece de bu ve benzeri yol ve yöntemler devam edecektir.
- Kanaatimce artık uzun yıllar (belki bir on yıl) ister devlet isterse vakıf olsun bir tane bile yeni tıp fakültesi açılmamalı, hatta eğer mümkünse (ki bu ortamda zor gözükmesine rağmen) kurulma kararnamesi çıkmış fakat henüz eğitime başlamamış olan ya da kurulmasına karar verilmesine rağmen halihazırda öğrencilerini 3 yıl süreyle başka bir fakültede okutanların öğrencileri, öğrenim gördükleri ilgili üniversite tıp fakültelerine aktarılıp bu tıp fakülteleri kapatılabilir. Zira ortada ne bina ne de akademik kadro olmadığı gibi o il ya da ilçedeki devlet hastanesinin sadece tabelası değiştirilip SUAM yapılmıştı. Zaten her şey kağıt üzerinde olup ortada hemen hemen hiçbir bina ve icraat da yoktur, dolayısıyla hiçbir kayıp da olmayacaktır, hatta kazançtan bile bahsedilebilir. Eldeki bütün zaman, kaynak, enerji ve dikkat bugüne kadar açılmış olanların üzerine yöneltilmeli, yoğunlaştırılmalıdır. Bugüne kadar açılmış olanların rehabilitesi, mevcut sorunlarının çözülüp eksiklerinin giderilmesi, kalitelerinin ülke ve dünya ölçeğinde arttırılmasına çalışılmalıdır. Aksi halde ülkemizi hekim fazlalığı ve dolayısıyla işsizliği, daha da vahimi hekim bilgi, beceri ve kalitesinde ciddi düşüş bekliyor.
- Çok değil birkaç yıl içinde doktorluk iş garantili bir meslek olmaktan çıkacak gibi duruyor. Şimdilerde mecburi hizmet kurasında Şemdinli, Cizre, Bahçesaray, Diyadin gibi yerler çıkınca üzülüp karalar bağlayan doktorlar, ileride tıpkı öğretmenler gibi bu gibi yerlere atanabildiklerinde sevinç gözyaşları dökecekler. Doktorları ayrıca pazarlık şansını yitirme, ücretlerde hızlı erime, itibar kaybı, sağlıkta şiddet, tıbbi hatalardan ötürü açılan davalarda patlama ve daha birçok sorun bekleyecek. Oluşan doktor fazlasını, enflasyonunu eritmek de on yıllar alacak. Bütün bunların sonucu olarak da yeni tıp fakültesi açılması söz konusu olmayacak ya da çok az olacak, kontenjanlar da düşecek. Nasıl şimdilerde tıp fakültesi kazanılması haberi dışında hiçbir fakülte kazanılması medyada haber yapılmıyorsa, o zaman geldiğinde tıp fakültesi kazanılması da haber değeri taşımayacak. (4)
- Tekrar altını çizerek söylemek isterim ki; yakın geçmişte ya da henüz yeni kurulmuş olan tıp fakültelerinde eğitim ve kalite işine odaklanmak, elde mevcut olanakları doğru ve yerinde kullanabilmek için, şu andan itibaren bir tane bile olsa yeni tıp fakültesi kurmaktan/açmaktan vazgeçilmelidir. Elbette yıllar içinde mevcut tıp fakülteleri toparlanıp her açıdan eksikleri giderilir, her biri kaliteli ve nitelikli bir tıp fakültesine dönüşürse, ayrıca nüfus artar, hekim ihtiyacı belirirse o zaman planlı programlı olmak kaydıyla yeni bir tıp fakültesi daha açılması gündeme gelebilir. Tersi olursa tekrar ifade edeyim, doktor işsizliği bir yana ondan daha vahim ve acı neticesi, her geçen yıl bir öncekine göre doktorluk ve dolayısıyla sağlık hizmetlerinin kalitesindeki düşüş olacaktır. Tıp diploması yetmeyecek, hangi tıp fakültesinden mezun olduğunuz öne çıkacak, dahası bu yeni tıp fakültelerinin açılmasında rol alanların dahi kendilerinin ve yakınlarının sağlığını, canını bu fakültelerden mezun olmuş doktorlara emanet etmede ciddi güven sorunları yaşanacaktır. Buna ise hekimler olarak ne bizim ne de eğitim&sağlık politikalarını belirleyenlerin razı geleceğine inanmak dahi istemiyorum. (7)
- Kanaatimce ve zannımca, bir kısmı ülkenin ihtiyacına binaen olmaktan ziyade başka saiklerle açılan ve şimdilik sayısı 120 olan tıp fakültelerinde istenilen düzeyde, donanımlı, nitelikli hekim yetişmesi çok zor olduğundan korkarım mebzul miktarda “tıp işçisi” yetişecek, tıp fakültesinde okumak teveccüh, popülerlik ve değerini yitirecek, tıp doktoru işsizliği yakın zamanda başlayacak, mecburi hizmet de buna bağlı olarak kalkacak (ki bir meslektaşımız 2014 yılında dönemin maliye bakanının bir toplantıda her mezun hekime kadro tahsisinin artık mümkün olmadığını, mecburi hizmetin kalkması gerektiğini ifade ettiğini belirtmişti), hekimler diğer birçok meslek grubunda olduğu gibi KPSS sınavına girip ülkenin her tarafında devletin ya da özel sektörün istediği ücret ve şartlarda çalışmak mecburiyetinde kalacaklar.
- Son söz olarak; Tıp fakültesi konusuna acilen el atılıp kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenlerle ilgili ciddi ve stratejik kararlar, önlemler alınmazsa şayet; eğitim ve öğretimde kalite çok daha fazla düşeceği için (ki salgın dönemi bile öğretimi ve pratiği menfi yönde hayli etkilemişken) tıp fakültelerinde hikmet ve felsefeden uzak, hekimden ziyade bir nevi tıp teknisyeni ya da tıp işçisi yetişecek, tıbbımızın geleceği masada kalacak ve tababet san’atının tarz-ı icrası’nın tadı tuzu kalmayacak. (9-11)
KAYNAKLAR
- https://www.akademikakil.com/turkiyedeki-tip-fakultelerinin-panoramasi/irfanyalcinkaya/
- https://www.akademikakil.com/tip-fakultesi-acilma-ve-kontenjan-belirleme-kriterleri/irfanyalcinkaya/
- https://www.akademikakil.com/tip-fakultelerinde-kalite-ve-kantite/irfanyalcinkaya/
- https://www.akademikakil.com/tip-fakultesini-tercih-durumu-ve-gelecek/irfanyalcinkaya/
- https://www.akademikakil.com/universite-tercihinde-neden-tip-fakultesi/irfanyalcinkaya/
- https://www.akademikakil.com/tip-fakultesinde-egitim-uzerine-notlar/irfanyalcinkaya/
- https://www.akademikakil.com/tip-fakultesi-konusunda-son-goruslerim/irfanyalcinkaya/
- https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2021/07/turkiyedeki-tip-fakulteleri-ve.html
- https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/6161-tip-felsefesine-dair-notlar
- https://www.aksam.com.tr/yazarlar/prof-dr-cevdet-erdol/tibbimizin-gelecegi-masada-kalmadan/haber-1120625
- https://yenipencere.com/yazilar/bir-14-mart-yazisi-tababet-sanatinin-tarzi-icrasinin-tadi-tuzu-kaldi-mi-prof-dr-irfan-yalcinkaya/